Rukas’ı okuduktan sonra uzun süre Banknot Üçlemesi’nin diğer kitaplarını aradım durdum. Uzun bir süreçten bahsediyorum. Aklıma kitabın geldiği ama adının hatta yazarın isminin gelmediği anlar dahi oldu. Rukas’ı harbiden çok sevmiştim. İsmail Güzelsoy’un kitaplarını bir internet kitapçısında görünce tutamadım kendimi, gördüğümü aldım.
Artık benim için bir efsane haline gelmiş olan Rukas kadar olmasa da Sincap’ı da beğendim. Kurgusu daha yalın ve daha az incelikli olsa da. Serinin ilk kitabı olduğu için olsa gerek Sincap daha gerçekçi bir üslupla yazılmış, hayatla mesafesi daha az olan bir roman. Sincap diye güzel bir kalpazanımız var. Bir de yol arkadaşı devrimci şair İskender Sof. Şair ihanete uğramış, jurnallenmiş. Kaçarken sürekli olarak kendisine kimin ihanet ettiğini sorguluyor. Sonra aslında kim yerine neden sorusuna yanıt aradığının farkına vardığında bu ona huzur verebilecek yegane şey haline geliyor. Yol arkadaşı Sincap ise akıllı bir adam. İntikam için uzun yıllar plan yapıyor ve uyguluyor.
Bu kitabı benim için okunur kılan tek adam da işte bu Sincap oldu. Hele İskender Sof’un kendi iç sorgulamaları, yetmedi peşlerindeki polisin vicdani hesaplaşmaları romanı katmanlaştırma çabalarının ürünü herhalde. Yazarlar okurun okurken sürekli olarak metni kazıyıp durduklarını sanıyorlar muhtemelen. Bu kitap sadece bir kaçış romanı olsaydı, derdini o tekli düzlemde anlatsaydı çok daha güzel olurdu. Hem daha etkili bir anlatım olurdu. Böylelikle Güzelsoy’un sinematografik sahneleri (Haydarpaşa garında geçen ilk bölüm) de daha elde kalır olurdu. Aksine bir seferde daha çok şey de(ne)mek istemiş yazar. Sof’un şiirlerini de okuduk, peşlerindeki polisin takipteyken o şiirlerle kurduğu masalsı ilişkiyi de ama hepsi Sincap’ın güçlü öyküsü arasında kaybolup gitti. Romanın sadece bir anlatım biçimi olmadığını doğru; ancak derdine araç olacak etkili bir anlatım biçimidir. O etkiyi sağlam tutmak gerek. Tersten okusaydım, yani önce Sincap’ı sonra Rukas’ı okusaydım büyük ihtimal anlatım farklılığından dolayı Güzelsoy’un anlatımının güçlendiğini söyleyip günü bayram eylerdim. Şimdi 3lemenin 3. kitabını bulmalıyım.
Güzelsoy hakkında ne yazılmış çizilmiş diye ararken doğru düzgün çok bir şey bulamadım. Okur kitlesi sınırlı anlaşılan ya da okuyanları pek bencil, paylaşmıyorlar. Elimde cinairoman.com var. O sağlam ama. Şurada da yazarla yapılmış bir söyleşi var. Bazı yerlerde ettiği laflar çok büyük geldi bana. "Mehmet Murat Somer kitapları İspanya’da basıldı. Siz ne dersiniz bu işe?" sorusuna verdiği yanıta bakın:
“Bence bu gibi şeylerin önemi yok. Türkiye’de bir eziklik var, sanki yabancı bir ülkede okunan bir kitabın değeri daha fazlaymış gibi. Diğer ülkelerin okuru daha mı kaliteli. Bir zamanlar en beğendiğim okurlara sahip olan İngilitere’de Dan Brown’un iki kitabı birden bestseller oldu. Bu durumda benim kitabım İngiltere’de okunsa ne olur, okunmasa ne olur?”
Ne komik bir yanıt! Sana diğer ülkelerin okuru daha kaliteli denmemiş ki. Bir yazar daha fazla kişi tarafından ulaşılabilir olmayı istemez mi? Ben yazsaydım farklı kültürlerde kitabımı bir okusun isterdim. Ayrıca Dan Brown’a ne bok atıyorsun ki? Savunmak bana düşmez de beğen beğenme adam araştırmış, yazmış güzelce. İnsanlar da takdir etmiş. Aynı Dan Brown’un tüm kitapları Türkiye’de de bestseller oldu. Yerse benim kitabım Türkiye’de okunsa ne olur okunmasa ne olur desene! Ayıptır Güzelsoy…