ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

23 Ocak 2012

اسلام شناسی - İslam Nedir? Muhammed Kimdir?

İsmini bildiğim ama bir türlü okuyamadığım biriydi Ali Şeriati. İslamla bağını kopar(a)mamış ve/ama sola bulaşmış kişiler için bu ismin bir ilaç niteliğinde olduğunun farkındaydım çeşitli vesilelerle. Camiada pek benimsenemeyen, hatta genellikle modernist ve aydınlanmacı gözlüklerle eklektizim ile suçlanan ve de kınanan bu kişilerin Ali Şeriati’yi inatla birilerinin gözüne sokmaya çalışmaları takdire şayandı elbette. Şeriati’nin ‘sizi rahatsız etmeye geldim’ dediği kitle, inananlardı. Derinlikli bir okuma yapacak inanmayanların da bezner rahatsızlıklar yaşayacakları muhakkak; çünkü din karşısında tavır alanlar ile inananlar din/Allah/peygamber konusunda aynı şeyi hissediyorlar. Ali Şeriati bu noktada önemli, ya din -hadi İslam diyelim artık- inandığını söyleyenlerin anlattıklarından farklı bir şeyse?

İslam Nedir? Muhammed Kimdir? kitabı Ali Şeriati denince akla gelen kitaplardan değil. Dine Karşı Din asıl bilinen kitabı. Şeriati’nin manifestosu. Dine Karşı Din’in yazım tarzı sert ve alışkın olmadığım bir tarz. O yüzden daha bildiğim gibi yazılmış olan sosyolog Şeriati’nin yazdığı bu kitabı külliyatın giriş kitabı olarak seçtim.

Kitapta bana ilginç gelen şeyleri not etmişim. İtalikler benim.

  • Ekonomik ve toplumsal sınıfların yanısıra itikadi sınıflar da vardır. İyi de o zaman toplumsal sınıflar ne?
  • Din, din adamlarıının elinde gericileşir. En başta devrimci olan din, değişimin önünde durmaya yeminli hale gelir. Kurumsal din?
  • İslam eşitlikçidir. Bkz. Şura. Konsey komünistleri, nerdesiniz?
  • İnsan kendi kaderini kendi yazar. İrade? Tanrısal dileme?
  • Akıl dinin kendisidir. Aklı olmayanın dini de yoktur. Allah o aklı kullanmayın da pas tutsun diye mi verdi?
  • Peygamber insandır, günahtan, hatadan azade değildir.
  • Toplumun ve tarihin değişmez bir geleneği vardır. Bu gelenek bilimsel kanunlardır; değişmezdir. Tesadüf faktörü karşısında, kahramanın iradesi karşısında ve dileme faktörü karşısında değişmezdir. Tarihsel materyalizm! Hadi materyalizmin diğer göndermeleri de var, düpedüz tarihselcilik!
  • Toplum (1) kahramanların ve dahilerin eseri değildir –peygamberin rolü; (2) kesin ve belli kanunları olan doğal bir şeydir ve (3) her canlı gibi bir ömrü vardır. Bir toplum onu öldürecek ‘yeni’ toplumu kendi içinde taşır. Yaşasın evrim!
  • Toplumun Allah tarafından konulmuş kesin doğal kanunları vardır. Bunları ne kendisi (!), ne kahramanlar (peygamber!) ne de tesadüf (evrim) değiştirebilir. İşte Allah burada.
  • İnsan özgürdür, toplumun kurallarına uymak durumundadır. Kayıtlı hürriyet, şartlı özgürlük.
  • Peygamber toplumun kanunlarını icat etmezler, keşfederler. Peygamber Sünnetullah’tır: tarih ve toplumun kanunlarını tanırlar ve bunları kendi amaçları doğrultusunda kullanırlar. Şeriatiye göre Zarahustra, Buda, Lao Tzu ve Konfüçyus da sosyolojik kategori olarak peygamberler; onları ilahi peygamberlerden ayıran şey öğretilerindeki düalizm.
  • Tarihin akışını o kanunlara göre insanlar belirler. Her değişim insanların iradelerinin sonucudur. Allah kendi belirlediği kanunlara ve şartlara aykırı olarak dilemez: “Allah, bir halkın içinde bulunduğu durumu, o halkın bireyleri kendilerini değiştirmedikçe asla değiştirmez” (13, Rad 11). Öyleyse tarih için geçerli olan sadece evrim değil, devrimdir de!
  • Her ıslahat hizmettir ama her hizmet ıslahat değildir. Din alimlerinin Yunancı kafası emirleri ikiye ayırır: (1) yapılması zorunlu inşai emir (namaz, zekat vs.) ve (2) yapılması zorunlu olmayan irşadi emir (ilim vs.). İşte Şeriati için her türlü zulmün kaynağı burası aslında. İslamın şartına 5 de, namaz kıl, hacca git, diğer emirler keyfidir de çal, çırp, biriktir, kul hakkı ye.
  • Evrim, İslama aykırı değildir.
  • Din amaç değil, araçtır. Önemli olan amaçtır; İslam araçtır.  İyi de amaç ne?
  • İslam doktriner değildir. Ebu Hanife: “Benim delilimi bilmeden fetvama göre hareket eden kişinin bu yaptığı haramdır”, İmam Şafi (ve İmam Hanbeli): “Düşüncede ve imanda taklit caiz değildir, yasaktır”.
  • “İçtihat kapısı” her daim açıktır. Vakti zamanında Türkler kapatsa da!
  • Tevhid her şeyin anahtarıdır.
  • Tanrı sadece varlığın yaratıcısı, yani insanın varlığın yaratılışı hakkındaki sorusuna verdiği cevap değil, aynı zamanda bizzat varlıktır! Bu en başta ontolojik daha sonra epistemolojik olarak çok önemli bir tespit.
  • İnsan neden Tanrı’ya karşı duygusal bir ihtiyaç içindedir? Tüm varlıklarda bulunan mutlak güç, güvenli bir sığınak ve belli bir kutsal yön ve mana hissinden dolayı. İnsan kesin inanç veren, onu sorumlu kılan ve varlığa anlam katan tek Tanrı’ya tapma şekli tevhid’dir. La ilahe illallah ‘ın dediği başka bir şey var demek ki.
  • Tüm kötülüklerin 3 nedeni vardır: cehalet, korku ve menfaat. Kabul. Bu nedenlerden dolayı toplum (1) haksızlık yapar, cinayet işler, (2) korkudan veya tamahkarlıktan bu gruba alet olan azınlık ve (3) haksızlığa uğrayan çoğunluk’tan oluşur hale gelir. Bu 3 grupta bulunanlar insanlık bakımından aşağılıktır. Olgunluk ve yüce insani değerlere yükselme kabiliyetinden mahrumlardır. Foucault ve Nietzsche bu!
  • Tevhid’de Allah kainatın ruhudur ve bütün varlıkların yönüdür (Hegel) ve bu siyaseten şu demektir: insan ondan başkasına yalvarmaz, başkasının önünde eğilmez, başkasından yardım dilemez ve korkmaz (Genç Hegelciler grubu, Bakunin, Kropotkin..). “Muhavvid, özgür, bağımsız ve cesur bir insandır”
  • Şeriati bir sosyolog. Kapitalizmin oluşumunu kenz (biriktirme) ile Weberci bir şekilde açıklayabilir görünüyor. Ama böyle bir işe girişmiyor. Makinist bürokrasiden de bahsediyor, Charlin Chaplin’in Modern Times’ından da. Şeriati hiçbir şey değilse sıkı bir antikapitalist ve de anti-emperyalist. Sartre’ın kankası, Fanon’un yoldaşı.  
  • Antimilitarizm. “Toplum yeni bir düşünceyi benimsemiş olsa bile bu düşünceyi en son belirleyecek olan ordudur”.
  • Anarşizm. “Kaderini başkasının eline bırakırsan veya baklasının elinde olduğuna inanırsan, hürriyetini birine satarsan, birisini kendinin sahibi sanırsan veya sahibin olduğunu iddia edenin dediğini kabul edersen bu şirktir, yoldan çıkmışsındır.”
  • “Kim gücü, ilmi, ırkı ve servetiyle büyüklenir, diğerinden üstün olduğunu öne sürer, insanlara kendi iradesini dayatır ve keyfine göre yönetmeye kalkarsa, bu tanrılık iddiasıdır. Şirktir. Bunları kabul eden de şirktedir.”
  • Mutlak hakimiyet, irade, büyüklük, kudret, otorite, mülkiyet Allah tekelindedir. Muvahhid ona teslim olur. İslam budur.
  • İslam, çevrenin rengini değiştirmek için onun rengine bürünür (!). Kabeye hac, güsul hatta namaz vs. Cahiliye dönemi adetleri. Allah cahiliye Araplarının bilmediği bir tanrı değildi. Onlar arasında tek tanrı olarak ona inananlar mevcuttu. İslam ile gelen şey yeni isimlendirmeler, ibadetler değil. Tevhid.
  • Şeytan Allah’In rakibi değil kuludur. O insanın rakibidir. İşte bu yolla iyilik ile kötülük ikiliğinde Tanrı ve şeytan bulunmaz. O nedenle Zerdüşt, Lao Tzu vs. sosyolojik bir peygamberdir, ama ilahi sayılamazlar. Ehrimen karanlıkken, Ahuramazda aydınlıktır. İslamda, tüm ikilikler Allah’ta birleşir. Allah Yunan tanrısı Janus’tur, geçmiş ve geleceği bilen iki çehreli tanrı. Birbirine karşıt boyutları olan.  İşte burası benim Gerald Messadie’nin Şeytanın Genel Tarihi kitabını okurken fark ettiğim ve kitabı çöpe atmak istediğim yerdi. İslam’daki Allah ve şeytan düşüncesini de diğer İbrahimi dinler ile ve de Zerdüştlükle eşitlemeye girişmişti. “İyi de o öyle değil ki” deyip kitaptan vazgeçtim fakat tam da ayırtında değilmişim demek ki bunun nedeninin.
  • İnsan düalisttir. İnsan dünyasında 2 güç var: birincisi, durgunluk, huzur ve sükunettir –ki bunlara Şeriati iniş, unutulmuşluk, yok oluş ve cehalet der- ve insanı kendisine, aşağıya, doğru çeker; ikincisi, kurtuluş, özgürlük, basiret, iyilk ve güzelliktir ve insanı kendisine doğru, yukarıya, çağırır. İyilik-kötülük, günah-sevap vs. değil.
  • İnsanın ilk insana yani Adem’e kendi ruhundan üflediği şey irade, seçim ve özgürlüktür. İnsan bu nedenle meleklerden üstündür.
  • Çoban x sürü. Pek başbakanımız Tayyip’in her fırsatta muhalefete söyleyip “durduğu iki koyun güdemezsiniz” lafına binaen Şeriati demiş ki “Çoban ve sürü benzetmeleri doğu siyaset kültüründe önemli bir yer tutar. Çünkü (1) Çoban başka bir cinstir, sürü başka bir cins; (2) Çabanı sürü seçmez, patron (Tanrı) onu o makama oturtur; (3) Sürü eleştiremez, itiraz edemez, ayaklanamaz, devrim yapamaz, çoban değiştirilemez, azledilemez; (4) Çoban koyuna karşı değil patrona karşı sorumludur. Bu ilişkide çoban ile patron birdir.  Gördük mü başbakanımız aslında ne diyor sanki?
  • Muhammed’e bakarken, döneme bu dönemin bakış açısıyla değil o döneme özgü bakış açısıyla bakılmalıdır. Retrospektivizme hayır!
  • Tarih boyunca devrimcilerde ortak olan şu; en azından babalarının gözünde iyi evlat değillerdir. Ve önce toplumdan koparlar, sonra topluma dönerler.
  • Baba ve mektebin görevi (1) çocuğu zamanının istenen ve alışılagelen kalıplarına göre şekillendirmek ve olgunlaştırmak ve (2) onun sapmasını engellemektir. Bu nedenle “büyük dahiler ya okul görmemişlerdir veyahut iyi bir öğrenci olmamışlardır”.  Eğitime hayır!
  • Köken olarak şuh kelimesi bedenin çirkinliği, bereket de develerin yattığı yerdeki toprak ve çerçöple karışmış dışkı ve idrar imiş.
  • Muhammed kadın düşkünü bir sapık değildir. Sayfa 527’den: “Şehveti tatmin eden ünsur kadın sayısı değil, kadının güzelliğidir. Çapkın erkek dul, yaşlı ve çocuklu kadınların değil, güzel, canlı ve işveli kızların peşine düşer. Hele Ömer’in kızı gibi çok çirkin olan ya da güzel olsalar da önceki koca veya kocalarının elinde cazibelerini kaybetmiş, bakireliğinin yeşil çizgisi ve hevesli gençlik işvesi yerine ihtiyarlığın kırışıklığı, olgunluğun soğukluğu ve soyluluğun ağırbaşlılığı oturmuş olan kadınlara değil!” Şeriati’nin Muhammed’in eşlerini detayları ile anlattığı bölüm bu bakımdan çok ilginç. İslamın aslında çok eşliliğe izin vermediğini iddia ederken bu kadar ikna edici değildi. Ama Şeriati’nin dilindeki erkek buram buram da kokmuyor değil hani.
  • Felsefe gereksiz hatta zararlıdır. Yunanlılar felsefe ve sanat konusunda harikulade deha gösterdikleri halde bir tekerlek bile icat edemediler; çünkü ağır yükleri kölelere, yoksullara taşıtıyorlardı. Batı için okuma yazma bilmeyen Spartaküs (çeviride Ispartaküs), Sokrat, Platon ve Aristo gibilerle dolu bir akademiden daha etkin; Doğu’da bedevi Ebuzer yüzlerce İbni Sina, İbni Rüşt ve Molla Sadra’dan daha faydalıdır.
Bir kitap olarak İslam Nedir? Muhammed Kimdir? herkesin okuyabileceği kolay bir kitap değil. Şeriati dediklerini ispat için uzun ayrıntılara da dalmış kimi zaman. Özellikle neredeyse kitabın yarı hacmini oluşturan Muhammed’in hayatını anlatan bölüm çok detaylı. Özel bir ilgi duymayan birisi için çok ama çok uzun, fakat anca böyle anlayabiliyorsunuz peygamberi. Peygamber Muhammed bildiğiniz insan. İlk Müslümanlar da öyle aldım kafamı elime, koydum kolumun altına, elimde kılıç, sallarım ha sallarım, tek muradım zilyon tane huri insanları değiller. Çoğu –dikkat çoğu- siyaseten veya ile/kabile bağları nedeniyle Müslümanlar. Muhammed’in ölümünden sonra iktidar yüzünden birbirlerine giren ya da fırsat bu fırsat deyip İslamdan ayrılan insanlardan müteşekkil bir toplum. Bu anlatının Şeriati’nin Şiiliği ile ilgisi ne kadar var, bunu süzebilecek yetkinlikte değilim.

Özellikle sol literatürden beslenenler için İslam özelinde dini ele alışıyla ilk bölüm ve Muhammed özelinde peygamberliği ele alışıyla son bölüm sosyal bilim açısından mutlaka okunmalı. Ama öyle moda usulüyle bakalım İslam’dan sol çıkar mı? veya bakalım İslam’ı aklayabilmişler mi? ukalalığıyla okuyacaksanız, okumayın. Şeriati ne size İslamı tebliğ ediyor (aslında ediyor da bir yerde) ne de İslama sol öğretiyi monte etmeye çabalıyor.  Bir İslam alimi ve sosyolog olarak İslamı ve Muhammed’i tekrar okuyor. Dini metinler okumamışsanız veya okumakta zorlanıyorsanız dahi bu bahsettiğim bölümler gayet anlaşılır nitelikte. Dini metinler okumaya alışkınlar için Muhammed’in hayatının anlatıldığı bölüm çok yavan gelebilir çünkü hiçbir mucize yok, Allah’ın hatasız kulu peygamberden eser yok, tamamen tarihsel bir vaka analizi var. Muhammed’i kadın peşindeki azgın adam yerine kadın eline düşmüş bir zavallı olarak görürseniz o metinde şaşırmayın; zira Şeriati’nin kadın meselesinde edecek iki kelamı da var.

Uzun zamandır okumak istediğim bir kişiydi Şeriati. Okudum. Asırlardır orada duran ama benim şimdiye kadar hiç dikkat etmediğim şeyler varmış, öyle hissettim. Şimdi dahasını okuyacağım. Elimde Dine Karşı Din var. Hayırlısı…      


  

2 yorum:

lajvard dedi ki...

kitaplıkta halihazırda dört kitabının olduğunu farkettiğimde şaşırdığımı hatırlıyorum. "bir ara okumalıyım" düşüncesiyle kaç sene geçirdiğimi bilmiyorum bile. neyse ki biri alıp koymuştu işte oraya. yine de bulduğum kitaplar okuyanın dinsel kabullenişinde ufak bir rahatsızlık, o da olmadı şeriati'ye karşı olumsuzluk yaratmış gibi görünmüyordu. (tersi durumda dinsel, siyasal her türlü tartışma evde beni bulduğundan haberim olurdu mutlaka)

emin olamadığını öteleme duygusundandır belki, bilinmez ama söyleminden etkilenmeden şeriati'yi sahiplenen çok fazla insan var. misal, "şeriati çok mühim bir isim" demişti biri "dine karşı din"i elimde gördüğünde. tepkisi, milli görüşe yakınlığından ziyade, sistemin önemli aktörlerine yakınlığı nedeniyle de önemliydi benim için. ilginçtir ki; aynı kişi şeriati takipçisi diyebileceğimiz ihsan eliaçık için demediğini bırakmıyordu. eliaçık siyasiydi. ya ali şeriati? ihsan eliaçık sürekli iktidara yükleniyordu. dine karşı din'deki firavun-hükmetme ilişkisi gelmiş geçmiş hangi hükümete denk düşmez? ihsan eliaçık kendi reklamını yapıyor. evet, sürekli "dün şurada konuştum tıklayın izleyin" modunda dolaştığının ben de farkındayım bir süredir. şeriati'nin kitapları da kendi konuşmalarından derlenmiş. şöyle bir baktım da, fikirlerini duyurmak için epeyce konuşması gerekmiş.

esasında tuhaf bir yerde duruyor şeriati. türk solunun sahiplenmedeki aceleciliğini ya da peşinen reddediş nedenlerini anlamak, sünnilerin şeriati ikileminin yanında kolay bile sayılabilir. çizginin muaviyenin şekillendirdiği tarafında olma fikri yeterince rahatsız ediciyken -ki abdulbaki gölpınarlı aynı şeyi söyledikten sonra çizginin öbür tarafı daha fena bozuldu diyerek teselli ediyordu hiç değilse- şeriati ister sünni olun, ister şii; hiçbir şey sandığınız gibi değil diyor.


şu hayatta en çok akıl karışıklığı ile sorun yaşamayanlara özeniyorum. sapitanlar.com'a bir gözat istersen. saydıracakları insanları diyalogcular, reformistler diye gruplandıracak kadar titiz çalışmışlar. sıkıntıya iyi geldiği kesin, baş ağrısı yapabilir.

gezenbezgin dedi ki...

ben kendini iyi müslüman sayan bir ailede büyüdüm. ama bizim evdeki müslümanlık öyle kitaplardan öğrenilen bir müslümanlıktan ziyade taklit esaslı bir müslümanlıktı. daha ağzım üç kelimelik cümle kuramazken babamın bana habire peygamberimizin adı ne? annesinin adı ne? babasının, dedesinin adı ne? sorularını sorup aldığı cevaplarla konuya komşuya övündüğünü hatırlıyorum. daha ilkokul 3'de bir yazda kur'an okumayı öğrenmiş, hatim bile etmiştim. ama evimizde bir tek kitap bile yoktu bu inanç meseleleri üzerine. sanırım gereği hissedilmiyordu. sen çok ama çok şanslıymışsın. evinin bir yerlerinde dört tane birden Şeriati kitabı varmış.

ben bu meselelere çok daha sonraları kafa yormak zorunda kaldım. inanmak-inanmamak arasında salınmama pek izin vermeyen bir gelenek içine düşmüştüm ilk adam gibi bir şeyler üzerine düşünmeye başladığım dönemde. biyoloji okuyordum. evrim meselesi bile bunu dürtüyordu işte. keza solculuk, materyalizm vs. kendimi yeri geldi agnostik yeri geldi deist hatta 'kültürel islam' gibi saçmalıklarla ifade ettiğim dönemler de yaşadım. ama hepsi o anki siyaset ile ilgiliydi bir şekilde. o zamanlar çarpsaymışım Şeriati'ye neler olurdu sorusu bile heyecan verici!

işte o benim yaşayamadığım heyecanı solcularımız İhsan Eliaçık ile yaşıyorlar şu anda. tabi solcular da çeşit çeşit. herkes de hoşnut değil Eliaçık'tan. laikçiler. karşı çıktıkları islam, o egemenlerin anlattığı islam çünkü. ezilmeyi meşrulaştıran sabret yahu diyen islam. Eliaçık onlar için genelde dini özelde islamı meşrulaştırmayı çalışan biri. yaşar nuri'nin başka bir varyasyonu. dediğin gibi, sevmiyorlar çünkü hiç okumamışlar Eliaçık'ı. haa sevenlere gelince onlar farklı mı? cevabımdan eminim: hayır! adam kur'an'a gidin derken onlar sadece ondan şunu duymak istiyorlar: akp hırsız di mi? fetullahçılar aslında müslüman bile değiller di mi? yoksa ben aynı yolda yazıp çizen Eren Erdem'in (kitaplarını hiç okumadım) Aydınlık'ta yazmasını başka nasıl izah edebilirim ki!? solcular gerçekten bu tayfayla ne yapacaklarını bilmiyorlar şu an. çok konjonktürel bir tavır alıyorlar. yani seviyor görünenler de pek okumuyorlar Eliaçık ve referanslarını. öte yandan ben Eliaçık'ın 'reklam'lık hareketlerini mazur görüyorum. birileri okumadan habire adama hocam derse, dergisine gazetesine yazı isterse, adam da eli mecbur aynı şeyleri defalarca söyleyip milletin gözüne sokmak zorunda kalacak. bir çok sorunlu yanı olduğunu düşünmeme rağmen ben samimiyetinden şüphe etmiyorum Eliaçık'ın. en iyisi Mülk Yazıları üzerine aldığım notları toparlayayım ben. yoksa burada yorum kısmında uzattıkça uzatacağım :)

sapitanlar.com sitesini vermez olsaydın! ülkede adam gibi mahkeme olsaydı bu site, bu herifler nefret suçu işlemekten yargılanırlardı. tek misyonu sünni - şii/alevi/nusayri kavgası çıkartmak. bu nasıl... neyse.. sinirlerimi bozdu bu site..

bitirmeden, Şeriati'yi sünnilik ve şiilik bağlamında okumadım hiç. sosyolojik ve politik bağlamdan okumaya çalıştım. diğer meselelere dalmak bu konuda birikim gerektiri ki ben şia hakkında neredeyse hiçbir şey bilmem. zamanla belki...