ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

30 Kasım 2011

Glennkill: Bir Koyun Polisiyesi - Glennkill: Ein Schafskrimi



İrlanda kıyıları boyunca uzanan yalıyarlar. Üzerinde otlayan koyunlar. Otlağın ortasında göğsüne kürek saplanmış bir çobanın cansız gövdesi. Kim öldürdü, sorusunu cevaplamaya pek niyeti olmayan kasabalıların otlağa nafile gidiş gelişleri. Cinayeti çözmeyi bu nedenle üslenmek zorunda kalan “dünyanın belki de en akıllı” koyunu Miss Maple.

Daha önce de “hayvan polisiyesi” okumuştum. En başta aklıma gelen tabi ki Akif Pirinçci’nin Felidae’si. Haddinden fazla bilmiş ve maceraperest olan Francis adındaki bir kedinin yeni taşındıkları mahalledeki kedi cinayetlerinin peşine düşmesiydi konu. Bayılmıştım. İçinde kedi olan birçok kitabı sevdiğim doğru. Bu kitabı sevmemin de belki en büyük nedeni buydu. Tek nedeni de değildi ama. Kurgu çok iyiydi ve kitabın her adımında Pirinçci’nin kedilerle ne kadar haşır neşir olduğunu ve potansiyel olarak ne kadar kedileşebileceğini sezebiliyorduk. Kitabı beğenmem o kadar da yersiz değilmiş demek ki, çünkü Felidae 7 kitaplık bir seri olmuş. Pirinçci’de sorun olan tek şey onun Almanca yazmasıydı. Yani çeviriyi beklemek zorunda kalmamızdı. Çevrildi ve basıldı Türkçede; ama baskısı bitti, umursayan yok (Güncel Yayıncılık duy sesimizi!)

Bir Alman geleneği midir bilmem ama Glennkill: Bir Koyun Polisiyesi de Almanca yazılmış.  Hayvanlar üzerinden polisiye yazmanın belli klişeleri kırmaya elverdiğinin farkındayım. Polisiye okuru için pek polis gibi olmayan, çok sevdiği karısını ve biricik çocuğunu elim bir şekilde kaybetmiş, bu nedenle yalnız, üstüne başına pek dikkat etmeyen paspal, çoğunlukla alkolizme meyilli, pek bi entelektüel, adalet uğruna kanun dışına çıkmaktan çekinmeyen ama adaletsiz kanun adamlarının da korkulu rüyası olabilen dedektifler artık o kadar da sıra dışı olmuyor. Artık yeni polisiye tipleri yaratılmalı: solcu düşmanlıklarıyla nam salmış bir ülkede vicdan sahibi bir Behzat Ç. karakteri sıra dışı olabiliyor mesela ve de maalesef. Kurguyu değişik kılabilmek uğruna vakaya bir hayvan cinsi gözüyle yaklaşmak da bir başka kaçış olasılığı doğruyor demek ki…

Glennkill’in Felidae’den mühim bir farklılığı var. Felidae’de maktul (katili ve mevzuyu söylemeyeyim) araştırmacıyla aynı cinsken, yani kediyken, Glennkill’de öldürülen bir insan ama araştıran koyun (sürüsü). Bu nedenle olsa gerek Glennkill’in mevzusu daha ‘insani’ ve bu yüzden de daha ‘sıradan’.

Glennkill’deki koyunlar olabildiğine koyun olan koyunlar. Koyun olmaktan mutlu olan koyunlar. Neyse ki çoban George’un her akşam kitap okuması sayesinde az buçuk da olan bitenden haberdar koyunlar.  Kitaplardan veteriner farmakolojisini de öğrenmişler, harlequinn tarzı erotik aşk öyküleri de duymuşlar. Aslında insan dünyasına dair bildikleri çoğu şeyi George ve etrafındaki insanları gözlemekten değil de bu kitaplardan edinmişler.  İşte cinayeti çözecekken kullandıkları kullanacakları insana dair bilgi bu kadar. Zira hangi otun daha aromalı, leziz ve kıymetli olduğunu düşünmekten başlarını kaldırıp insan dünyasına bakmamışlar –ki düşünsünler. Ehh George da pek insan canlısı değilmiş hani.

Biraz zor bir kitap oldu benim için. Sıkıldım. Yüzeysel geldi. Hele ki yazarı Leonie Swann koyun dünyasına giriyormuş gibi yaptığında. İddia ediyorum babam kadar olmasam da koyunlar hakkında daha çok şey biliyorumdur. Swann bu öyküyü kurabilmek için gidip merada iki saat dikilmiş, koyunlara bakmış ve kısa notlar aldıktan sonra da gidip Glennkill’i yazmış sanki. Tabi biraz da kütüphane çalışması yapmıştır. İşte bu nedenle çok sevemedim Glennkill’i. Keşke Swann daha da koyunlaşabilseymiş. (işte bu nedenle çok sevmişim demek ki Felidae’yi). Ama içindeki ince dokunmaları da takdir ediyorum tabi ki --bkz. İsa, koyun, çoban, rahip vs. ilişkiselliği, hatta en eğlendiğim yerler de oralar oldu desem yalan da olmaz.

Son not: kitabın hemen başındaki hangi koyunun kim olduğuna dair bir liste var, tiyatro kitaplarının başındaki takdim listesi gibi. Çok işe yarıyor. Çünkü kitabı okurken sürekli kim kimdi demek zorunda kalıyorsunuz. Demek ki Swann’ın kendisi veya yayıncısı da farkındaymış kitabın çok da akmadığının…


Anlaşılan o ki kitabın uluslararası best-seller olması seriye devam ettirmiş Swann'ı. İkinci kitabı da yazmış: "Garou: Bir Koyun Korku Romanı". Hadi bakalım, bir çevrilsin de görüşürüz Leonie Hanım!