ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

7 Mart 2012

Tepelitaklak

İzmir iyidir, güzeldir, hoştur. İzmirliler (ve de yolu İzmir’e düşenler) İzmir dışında yaşamayı zinhar istemezler. Öyle ki İzmir’den ayrılmak zorunda kalanlar ilk fırsatta İzmir’e geri dönerler ve bir daha hiç gitmezler. Hatta denilebilir ki İzmirliler için İzmir vazgeçilmezdir –haricilere terk edilemeyecek kadar. Ve de hariciler için İzmir Kızıl Elma’dır, hep gidilmek istenir de bir türlü gidilemez.

Hayatının bir dönemini İzmir’de geçirmiş biriyle konuşursanız İzmir’i öve öve bitirmez. Yukarıdaki önermeleri tekrar edip durmakta beis dahi görmezler. Amma, bu sözleri ederken hep İzmir dışında ikamet ederler. Muhtemelen İstanbul’da, hatta Ankara’da. İzmir mutlaka dönülesidir. İzmir dışındayken ulaşılacak olan ütopyadır da içindeyken antitopya (heteretopya  daha doğru) mıdır? Çok iddialı ve hep sorulageldiği için de inatçı bir soru. Ve yanıtı benim için elzem bir soru. Aciliyeti yok, ben yine de İzmir’e gitmek isteyenlerdenim.

Hadi şimdi İzmir’in bir sürü bahanesi var. İktidara gıcıklar, para alamıyorlar, yatırım yok, üstüne üstük seçilmişleri çeşitli kovuşturmalarla hapse giriyor vs. iş yok, güç yok; o nedenle insanlar çok istese de İzmir’de kalamıyorlar. İyi de benim zamanımda da üniversite sınavına giren bir öğrenci için İzmir bir Ankara, İstanbul değildi. İzmir bir üniversite kenti olmadı. Hep entellektüellerin yazlığı olarak kaldı. Bilime, kültüre hep kiracı. İzmirli tayfanın kendini ilk fırsatta Ankara, İstanbul’a atmasının makul gerekçesi buydu galiba. Benim içinse İzmir çok yakındı, ve üniversite denilen aileden makul uzaklıkta geçirilmesi gereken bir dönemdi. Tepelitaklak işte bu İzmir üniversitelerine girişerek başlamış işe. Arka kapak tanıtım yazısındaki gibi, akademiye içeriden çok pis vurmuş.

Kitaplarda olayları geçtiği mekanları fazla ciddiye alıyor olabilirim gerçekten de. Tepelitaklak’ın kapağı İzmir Konak saat kulesi olunca başka bir seçeneğim de yoktu gerçi. Bir ‘İzmir romanı’. Ben öyle okuduğum için değil Sipahioğlu öyle anlattığı için. Romanın bazı bölümlerinde uzun uzadıya bir İzmir hali anlatılıyor. Velhasıl kelam suç benim değil.

Sipahioğlu İzmir’i sevmiyor. Bu ‘şirin mi şirin’ Ege kentine yönelik hoşnutsuzluğunu pek saygın Profesörümüz üzerinden dile getirmiş. Adı Bülent Çağlar. O Profesörün ezikliği, hırpaniliği ve iğrençliği doğrudan İzmir’e yöneltilmiş. Son yıllarda okuduğum kitaplardaki hiçbir karakterden bu denli nefret etmemiştim. Profesörü düşünürken gerçekten çileden çıkıyorum. Camus’nun Yabancı’sı ve Guy de Maupasant’ın öykülerindeki kişilere karşı da aynı şeyi hissetmiştim. Varoluş edebiyatının bir türlü var olamayan absürd kişilerinden biri bu Hoca.  Karşıma çıksa, dokunmaktan iğrenmesem, bu adamı döverim den.

Sanki Hoca iğrenç bir adam da asistanı Tayyar Zebil düzgün bir adam mı? Neyse, anlatmıyorum spoiler dolacak yoksa. Şunu söyleyeyim ama: bu Tayyar’ın babası iğrençlik yetisi olarak Hoca’dan hiç de geri kalmayacak bir adam. Romanın güçlü karakterleri arasında en sağlam olanı. Hoca’nın elinde bir raket, babasının elinde bir diğeri, ortaya almışlar Tayyar’ı, oynuyorlar, bir o vuruyor bir diğeri. İki işe yaramaz otoriter figür (dikkat birisi baba, diğeri hoca) arasında bir türlü gelişip özgürleşemeyen, büyüyüp serpilemeyen bir zavallı. Ciddi bir otorite eleştirisi. Tam da varoluş edebiyatından beklenebilecek kadar natüralist bir gerçekçilik hamlesi!

Sırasıyla hocadan, babadan ve oğuldan nefret ettim. Bunlar olurken İzmir’den nefret etmeye başlamadığım için şanslıyım sanırım. Hadi ben bu kitabı okudum ve yine de İzmir Allah İzmir diye tutturuyorum ama keşke eşim okumasaydı. Kitabı ilk onun okumasının getirdiği talihsizlik; yoksa yemin billah okutmazdım ben bu kitabı ona*. Nasip! Çıkmadık candan umut kesilmez-miş.

Not 1: Eşimin önce bu kitabın yarattığı travmaların üstesinden gelmesine yardımcı olacak sonra da ona İzmir’i sevdirecek İzmir kitapları tavsiyelerine ACİLEN ihtiyacım var. Bilenler duyanlar esirgemezlerse çok mutlu olurum. Şimdiden şükran!

Not 2: Kitapta en çok Bafa Gölü çevresinde gelişen Pamuk Ördek öyküsünü beğendim. Kitapta kuş gözlemcileri için eğlenceli bölümler var. (Küçükten spoiler: Pamuk Ördek hikayesi gerçek değil. Çok merak ettim, araştırdım ama izine rastlayamadım) Unutmadan,  Tepelitaklak Pamuk Ördek ile aynı şey.

Not 3: Bu metinde istenilenden fazla “İzmir” denmiştir, affola, isteyerek oldu.

* Okuyun, pişman olacağınızı sanmam. Ben ve eşim çok beğendik. Ailecek beğendik, evet, maaile. O zaman güzeldir. 

Hiç yorum yok: