ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

4 Ocak 2011

omagh

Bundan bir önceki konuda bahsettiğim Siege’de (Kuşatma) bir bomba patlıyordu ve New York’ta tanklar dolanmaya başlıyordu. Bu filmde de bir bomba patlıyor ama bu kez mekan Omagh, Kuzey İrlanda. Önceki film ne kadar patlamalarda ölenleri ihmal edip güya patlamaya neden olan olay dizisini anlatıyor görünüyorsa Omagh da o kadar patlamanın kurbanlarına ve ailelerine bakıp patlamanın nedenlerini ihmal ediyor görünüyor. Görünüyor diyorum çünkü patlamanın yol açtığı can kayıplarıyla ölümüne ilgileniyor, ama patlamayı açıklayan, meşrulaştıran bahanelerin hiç birine prim vermiyor.


Kısa tarihçe: 1998’de Tony Blair, Kuzey İrlanda hükümeti ile Sein Fenn’in de (yani IRA’nın da) desteklediği Belfast Anlaşmasını imzalar. Bölgedeki karmaşanın bir an için dindiği geçici bir huzur dönemidir bu. Pek tabi ki huzursuz olanlar da vardır: IRA’dan kopan bir grup barış anlaşmasını imzalayan ebedi ve ezeli düşman İngiltere ile ihanet ettiğini savundukları IRA’yı protesto etmek için Omagh kasabasında bir bomba patlatırlar ve eylemi Real IRA (RIRA – Gerçek IRA, Gerçek İrlanda Cumhuriyet Ordusu) adına üslenirler.

gerçek sahne
Omagh filminin anlatımı bombalamada ölenlerin aileleri üzerinden.  Patlamada oğlunu kaybetmiş bir baba kendisini diğer ailelerle birlikte bir dizi eylem içerisinde bulur. Ve bu eylemlerin hedefi ne siyasi bir söylemdir, ne de etnik-dinsel bir geçmiş. Hesap sormaktır amaçları, kim, neden, nasıl göz yummuştur bu terör eylemine. Filmin çok etkileyici bir anlatımı var, burada anlatıp içine etmek istemem…


Burada da artık böyle filmler çekilmeli. Burası da artık böyle filmlerin çekilebileceği bir ‘normallik’ normuna sahip olmalı. Bir bomba hedefini kendi seçmiyor; onu yerleştirenler, ateşleyenler ve üzerinden kirli politik propaganda yapanlar seçiyor hedefi. Omagh eyleminde 29 kişi ölüyor 220 kişi yaralanıyor. RIRA grubu pek öyle hedef seçmiyor, hatta British Police Force ile birlikte, ölen sivil sayısının artması için elinden geleni ardına koymuyor. Kent merkezinde patlayan bomba hedefteki kişilerin Protestan, Katolik, mormon, İspanyol veya kaç yaşında olduğuna bakmıyor. Hepsi ölüyor. Film de işte artık İrlanda-İngiltere meselesine falan bakmadan diyeceğini diyor.


Bu gerçek olayı senaryolaştıran iki kişiyi daha önceden tanıyoruz: Paul Greengrass ve Guy Hibbert . İlkini, yani Greengrass’ı  Bloody Sunday (Kanlı Pazar) filminden, ikincisini de Five Minutes of Heaven (Cennette Beş Dakika) filminden tanıyoruz. Yani yazarlar bu İrlanda meselesine ciddi ciddi kafa yoran ve belli konumdan hareket eden kişiler. Bu film onların “artık yeter” dediği nokta olmuş. Zaten öyle bir nokta var ki, o aşamadan sonra “bu terör değilse nedir o zaman terör ?” demek zorunda kalacağı yer işte orası.




Dün 3 Ocak’tı. Diyarbakır’da askeri aracı hedef alan bir bomba patlamıştı 2007’de. 7 kişi öldü 66 kişi yaralandı. Ölenlerden 6’sı bombanın önüne konulduğu dershanenin öğrencilerdi. Kaçı Kürttü, kaçı Türk? Yine aynı dönemde, Mayıs 2007’de, Ankara Ulus’ta Anafartalar Çarşısında protokol geçecek diye bomba konulmuştu. Akşam işlerinden gecekondu mahallelerindeki evlerine gitmeye çalışan insanların bekledikleri durakta patladı bomba, 6 kişi öldü, onlarca yaralı. Kaçı solcu kaçı sağcıydı, kaçı emekçi kaçı sermayedardı? Yaralananlardan 17 yaşındaki bir genç %70 zeka kaybına uğradı, devlet tazminat olarak dün 10 bin lira verdi. Yine bugün Hizbullah sanıkları zamanı iyi düşünülmemiş (veya tam aksine çok iyi düşünülmüş!) bir yasal düzenleme marifetiyle salıverildiler. Yarın Ogün Samast’ı bekliyoruz aramızda. İnsanın ne devletin gözünde değeri var, ne de o devletle derdi olanın. Bkz. Şemdinli’deki Umut Kitabevi. Ve ülke öyle bir cinnet halinde ki her fırsatta illa ki ‘biraz da onlardan ölsün’ diyecek birileri mutlaka çıkıyor. “Artık yeter” diyenlerin, geride kalanların hangi dili konuştuğu, hangi dilde ağladığı önemli değil. Başını kim kaldırırsa kaldırsın seslerini boğacak birileri mutlaka bulunuyor.


İşte Omagh filmini bu yüzden bu kadar önemsedim. Şunu söyleyebildiği için: “Ölen, insanoğlu insan! Öldükten sonra o beden ne İrlandalı ne İngiliz ne Protestan ne Katolik ne Kürt ne Türk ne Alevi ne Sunni… o sadece bir ceset! ama siz ölü sevicilersiniz”


Filmsel not: Babayı oynayan Gerard McSorley’i izleyin. Yönetmen Pete Travis’i bir izleyin. İlk filmlerinden biri bu, ve TV için çekilmiş aslında. İlk film bahanesine sığınan çok çok gerçekçi ve güya çok cesur yönetmenlerimiz mutlaka izlesinler bu filmi. Ya da bu onlara çok politik gelirse, yönetmenin diğer filmine baksınlar: Vantage Point (Bakış Açısı). Hadi bakalım…

Not: kendi kendime not: Yazı Tura’yı izlemek üzerime borç olsun! 

Hiç yorum yok: