Yine kendi dilimde yazılmış bir kitabı bitirdim. Yine üzerine ahkam kesmek istiyorum. Geri çekiliyorum. Zor bir iş bu. Olur da bir gün canı sıkılıp yazar kendi ismini gugıllarsa, burayı bulursa, okursa, hatta orada kalmayıp bir de yorum yazarsa “ulen mal onu mu dedim ben” derse. Korkarım. O yüzleşme cesareti bende var mı? Yok biliyorum, yok. Hep bi bahanem oldu yazmamak için. Gürsel Korat okudum mesela. Rüya Körü. Kafam çok dağınık dedim yazmadım. Ayfer Tunç okudum. Bu kitaptan önce Kapak Kızı’nı okumak gerekmiş dedim, erteledim. Oysa etrafımdakiler bilir. Yeşil Peri Gecesi’ni okuduktan sonra zangır zangır titredim ben. O dürüstlük beni haddinden fazla sarstı. Şimdi tuttum, işim yokmuş gibi Murat Menteş okudum. Okumaz olaydım.
Tamam biliyorum kitapları başkasına satacak cümleler bulmak için okumuyorum. Yoksa, niyeti bozsaydım, sevdiğim yerleri işaretlemeye başlasaydım, benden sonra işbu kitaptan kimseye hayır gelmezdi. Hatta lime lime olan kitapcağızın öte dünyada bana edeceği iki lafı da olurdu. Tövbe edilir de insandan ötürü hesap kapatılır belki de kitabın ah’ının hesabı verilmez. Mecanin-i kütüb’ü aştım da bibliyofil oldum. Neyse. Konumuz “Korkma Ben Varım” idi.
Kitap bir türlü bitmedi. Uzun süredir kasıtlı olarak bir kitabı bu kadar sündürmemiştim. Hemen bitmesin istedim. İşte yaşayan genç bir yazarı sevmenin asıl sorunu bu! Oku, beğen, diğer kitabını da al oku, sonra bekle. Bekle de yazar bir şeyi kendine dert edinsin de yazsın. Olur, bu edebiyat sürecinin pasif tarafı okuyucu ya, beklesin de yazarın keyfi çatsın! Herkes bi Elif Şafak olamıyor ki o senenin anlam ve önemine binaen roman yazsın, her sene yeni bir kitap yumurtlasın. Neyse, o kadar da feci durumda değilim aslında. Bu bünye bi İhsan Oktay Anar’ı veya Murat Uyurkulak’ı bir şeyler yazsın diye beklerken araya başka birilerini katmaya alışkın. Kıssadan hisse: bekleyin Murat Menteş birkaç kitap yazsın, ondan sonra okuyun!
Ama Korkma Ben Varım’ı neden okuyun dediğimi de söyleyeyim. Romanın kurgusu yüzünden, macera! (Menteş’in tanımıyla), anlatış biçimi yüzünden (harika!) ve iyi bir romanın başka türlüsünün de olabileceğini görmek için. Durun şimdi. Bu son dediğimi açmak istiyorum biraz.
Şimdiye kadar iyi roman diye bize anlatılanlar ne olursa olsun belli kalıplar dâhilinde görünürler. Mesela olaylar, olmadı karakterler, sıradışıdır (bir tutam marjinalleşme). Ya da karakterler cinselliklerini doya doya yaşarlar (bir tutam erotizm pozlu pornografi). Ve nihayetinde radikal söylemler (ve nihayetinde tozlu düşüncelerin reprodüksiyonu). İşte bu formüllerin dışında Korkma Ben Varım. Romandaki Fu’nun, Gıcırbey’in veya Hayati Tehlike’nin sıradan karakterler olduğunu söylemiyorum pek tabi. Okuyan bilir bunların ne manyak tipler olduğunu. Hatta olay kurgusu dahi uçuktur. Ama savruk değildir işte.
Bu romanda İstiklal-Kadıköy-Cihangir tiplemeleri yok işte. Şu AKP’ye %50 oyu kimin verdiğine bir türlü akıl erdiremeyen tipler de yok. Bildiğin tipler var. Aşık olan, adam döven, cumaya giden, simit yiyen, Bruce Lee’yi seven, ahkam kesen ve cinayet işleyen insanlar var. Senin benim gibi tipler. Sevdim be…
Murat Menteş ismini Afili Filintalar’dan duydum. Haberim de vardı kitaplarından. Nasip değilmiş daha önce okumak. İyi ki de değilmiş. Tam ihtiyacım olduğunda elime geldi kitap. Memnunum. Ve üzgünüm de. Korkma Ben Varım elimdeyken bitmesin diye süründürmüştüm kitabı, şimdi de çabuk harcamayayım diye okumuyorum Dublörün Dilemması’nı. Anlayın işte, bu kitap beni ne hale koydu. Murat Menteş’i de pek sevdim ben. Hadi gel şurada bi çay içelim, içerken tavla oynayalım, arkasından da teravihe gidelim dese düşerim peşine. Al karşına konuş, sonra da ahh ahh iki kadeh atabilseydik keşke de. Bu kitap nasıl bir hissiyat yarattıysa bende?
İyi bir kitap yazısında mutlaka yazarın kendi kitabı hakkında söylediklerine de yer verilmeliymiş. Buyurun efendim yazarına göre kitabın konusu: “Çok iyi bir adam var, ondan daha iyi bir adam daha var, ikisinden de daha iyi olan bir başka adam bunları öldürüyor”. Nasıl sevmezsin şimdi bu adamı? Hele ki suretini çeşitli eylemlerde görüyorsan, hele ki İhsan Eliaçık’la konuk olduğu programı izliyorsan ve de yaptığı (hem de verdiği tabi ki) röportajları takip ediyorsan…
“İyi bir edebi metin insanda cümlelerini ezberleme hissi uyandırmalı”. Bu da onun sözü. Tamamen katılıyorum. Ezberleme iyidir. Kitabı çizmek kötüdür. Vebali büyüktür.
(Not: benim okurken keyif aldığım birkaç Murat Menteş röportajı: Suavi Kemal Yazgıç, kulüp dilemma, muhteviyat (kötü bir röportaj ama Murat Menteş’i tanımak için iyi fırsat), kafa ayarı (en sevdiğim bu oldu) . Tabi ki şu yazı da gözden kaçmamalı, Alper Canıgüz, Murat Menteş ve Emrah Serbes all together)
(Not 2: Ersin Karabulut'a da bir teşekkür borçluyuz cümleten)
2 yorum:
imza atıyorum yazdıklarına yorumuna..
hatta yazının linkini bile ekliyorum sayfama ;)
bilgine..
http://omactivities.blogspot.com/2012/02/kitap-tavsiye-korkma-ben-varim-murat.html#more
link için teşekkürler..
ben de temennine katılıyorum. evet daha çok yazsın bu adam :)
Yorum Gönder