ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

18 Mayıs 2011

Çığrından Çıkmış Zaman - Time Out of Joint

İlk baskı (1954)
Kitap bitti. Kapağını kapattım. Hemen başucumdaki okuma lambasını söndürdüm ve uykuya daldım. Tamam bu kitap da beni uykumdan etmişti etmesine de ama bazı kitaplar vardır ya, hani gözlerinizden uyku aksa da bir türlü devamını sonraya bırakamazsınız ya da nihayet kitaba kıyıp bitirirsiniz ve hemen akabinde aklınıza “vay be...”den daha mantıklı ve daha yerinde bir cümle gelmez, işte o kitaplardan da değildi Çığrından Çıkmış Zaman (CCZ) benim için.

Neyse ki her gecenin bir sabahı var (bir umut!). Şöyle bir dönüp bakınca aslında iyi bir kitabın zayıf bir çevirisini okuduğumu fark ettim. Boşu boşuna uyumadan önce okuduğum kitaplara yazık oluyor diye hayıflanıp durdum. Bunu söyleyebilmem beni rahatlatmadı, aksine kızdırdı. Daha önce adını duymadığım ama üzerinde Philip K. Dick adını görünce hemen aldığım bir kitabı sırf ben bu kitaptan haberdar değildim (hatta iyi bir kitap olsaydı ben kesin bilirdim! ) diye küçümseyip uykuya dalış kitabı olarak tükettim işte. Çağıma gayet uygun olarak. Oysa bu kitap daha önce ayıla bayıla okuduğum Mars’ta Zaman Kayması – Martian Time Slip kitabından veya Gökteki Göz – Eye in the Sky’dan, hatta Yüksek Şatodaki Adam – The Man in High Castle’dan geri kalmazdı sanki. --de eşeklik bende işte..

Bu blogu bir türlü şekillendiremedim kafamda. Hala buraya tam olarak ne yazacağımı bilmiyorum (en azından en başlarda bir süre yaptığım gibi izlediğim her filmi yazmayacağımı, daha doğrusu yazmak istemediğimi de biliyorum artık. Şimdilik sadece okuduklarım hakkında iki çiziktirme kararındayım). İşte buradan başladım ve 2011’in başından beri –ki bizim için aynı zamanda müthiş bir milattır- okuduklarımızın bendeki karşılıklarını yazacaktım ilk önce. Listemde sıra CCZ’ye gelmiş iken durdum. İlk hissettiğimi şeyin kızgınlık olduğunu fark ettim çünkü. Şaşırdım. CCZ için şu an hissettiğim şudur: hakkını vermediğim kitap!

PKD neden cyberpunk’ın babası sayılır ve neden onlarca ülkede yüzlerce fan club’ı vardır sorularına verilebilecek en güzel yanıtlardan biri de bu kitap olmalıdır aslında. Yine o çok beylik  olan ve mükemmel entelektüelin ilk lafını edelim: yine bir gerçeklik sorgulamasıyla karşı karşıyayız. Bittabi buna sorgulama diye biz diyoruz. “PKD yeni, başka, alternatif bir gerçeklik kuruyor” desek ve karşımızda ustanın kendisi olsa muhtemeldir ki “senin kurduğun ve inandığın gerçekliğin benim kurduğumdan daha gerçek olmasını sağlayan ne peki” derdi. İşin aslı usta’nın Marsta Zaman Kayması kitabında direttiği “kimin gerçekliği” sorusunu sormayı seviyoruz işte, aynı Kafka’nın Gregor Samsa’sını yad edip duruşumuzun nedeni de o. İşte CCZ’yi sevdiysek de aslında aynı nedenden sevdik.


Kitabın içeriğine dair bir şeyler demek de gerek belki de. Ragle Gumm hayatındaki tek meşgalesi bir günlük gazetenin her gün yayınladığı Küçük Yeşil Adam bir sonraki adımda nerede olacak? adlı yarışması olan işe yaramaz bir dayı. ABD’nin neresinde olduğu bilinmez küçük bir kasabada yaşayan ideal orta sınıf bir aileye mensup, biraz evde kalmış, biraz da asosyallikten muzdarip bir zatı muhterem. Aslında bir kahraman. Biz bilmesek de bazı şeyleri gören ama kelimelere dökemediği için gördüklerini yok hanesine kaydeden, tüm hayatını gazete yarışmasını sürekli olarak kazanıp durmasına borçlu olan bir kişi. İşte o Gumm’ın gözlerinin önünde bir meşrubat dolabı yok olur ve PKD usta konuşmaya başlar...

Bu kitap PKD’nin ilk kitaplarından biri. Şöyle diyelim: bu kitap PKD’nin gerçeklikler ve zamansallıklar ile uğraştığı kitaplar dizisinin ilklerinden. Ancak anlaşılan o ki PKD yazın hayatında anlatacakların asıl temelini bu kitapta atmıştır (bu konuda Yves Potin imzalı PKD’nin CCZ’sinde 4 gerçeklik seviyesi adlı harika bir makale buldum. Link burada. Üşenmezsen bir gün çevirip buraya koyarım). Sırf bu nedenle bu kitabı araya kötü çeviriler girmeden orijinal dilinde hem de uyanıkken okumak gerekiyor.

Kitabı anlatmak istiyorum ama bu çok yersiz olacağı için vazgeçiyorum. Yine de şunu söyleyeyim: kitabı okurken PKD’nin “gerçeklik siz inanmayı bıraktığınızda dahi gitmeyen şeydir” tanımını akılda tutmakta fayda var. Yoksa gerçeklikler arasında yitip gidilebilir alimallah. Kitap da bu tanım üzerine kurulu. Hatta diyelim ki bu kitap post-teorilere giriş kitabı olarak okutulmalıdır. Bu da bitirmeden evvel ki uyarı olsun da post’u duyunca post’u deldireceğini sanan sert abiler yanaşmasınlar PKD külliyatına. Şu da PKD’nin son sözü olsun: “kelime gerçeği temsil etmez; kelime gerçeğin ta kendisidir”. Hadi bakalım....

4 yorum:

lajvard dedi ki...

Kötü çevirilere kötü film uyarlamaları da eklendi bu yıl.
The adjustment bureau ve Radio free albemuth harcandı gitti. Gondry Ubik'i çekecekmiş. Total recall ve King of elves 2012 takviminde. Güzelinden çekseler bari!

gezenbezgin dedi ki...

Haydaaaa..

Bunların hiçbirini duymamıştım ben! Ama haklısın kötü çeviri ne kadar okunmuyorsa kötü uyarlama da o kadar izlenmiyor.

Aslında bundan güzel bir yazı çıkar: PKD uyarlamaları. Ben, kendi adıma, şunu söyleyebilirim ki şimdiye kadar izlediğim PKD uyarlamalarından en iyisi kesinlikle Blade Runner'dı (Do androids dream elektronic sheep?). En kötüsü de tartışmasız Minority Report'tu. Arada aksiyon dozunu arttırıp PKD'den bişey bırakmayan Next'ti de sevdim, çok iyi uyarlama olduğunu düşündüğüm Scanner Darkly'yi de. Hatta birebir uyarlamanın en başarılı örneği olan PayCheck'i de. Ama emin olamıyorum işte, acaba bunları ben'lik filmler diye mi sevdim PKD diye mi?

Dediğim gibi bahsettiğin şeylerden haberim yoktu. Okuyunca tek hissettiğim hala Ubik'i okumadığım için hissettiğim aptallık oldu. Sonra da bir şaşkınlık: Total Recall'u yeniden mi çekeceklermiş? Eskiden Star mecikbaks-starbir olduğu zamanlarda habire yayınlar dururdu o filmi. Arnold'ı bile sevmiştim ben o film yüzünden be! Hadi bakalım. Ama şu PKD'nin kısa hikayelerini film yapıyorlar ya, haksızlığa uğramışım gibi hissediyorum. Yok ki, bizde basılmıyor ki bu kısa bilimkurgu hikayeleri. İşte böyle bir hikaye film olunca haberimiz oluyor maalesef. Ve ondan sonra yayınevlerimiz basıyor tam pazarlama faaliyeti olarak..

Dediğin gibi, güzelinden çekseler bari....

lajvard dedi ki...

Fikir aşılama görevi tamamdır öyleyse. PKD uyarlamaları yazısını beklemeye başlayabilirim. (Konu bilim-kurgu filmi olunca her yol mübah!)

Blade Runner ve Paycheck en iyileriydi. Minority Report konusunda -belki kitabı okumadığım için- acımasız değilim. Colin Farrel'lı bir Total Recall'ın ilkinden daha usturuplu olacağı kesin.

P.S: Yazın hayırlara vesile oldu. Çevirisi yüzünden uzun zaman önce bir kenara attığım "Üç'ün Çekilişi"ni tekrar aldım elime. Geriye kaldı 5 kitap. Filmden önce yetiştirebilecek miyim bakalım.

P.S.S.: İnci için gerekenden fazla kelime bildiğinin farkındasın değil mi?

gezenbezgin dedi ki...

PS'ye el-cevap: Üç'ün çekilişini ben de okumadım. Kara Kule serisinin ilk kitabında kaldım ben. Dur sana eşlik edeyim de ben de okuyayım...

PSS'ye el-cevap: umarım!

PKD uyarlaması filmler yazısını sen yazarsın diye demiştim. karşılıklı bekleşelim o halde :)