ben

merhaba. burada üzerine iki çift laf et diye dürtüp duran kitaplar bazen de filmler hakkında yazıyorum. niyesi yok. bir çeşit not defteri işte. tutamadım kendimi, benim de edecek iki lafım var derseniz, salın kendinizi, ekleyin metnin orasına burasına. yok illa sana doğrudan yazacağım derseniz guhercile@gmail.com'a da yazabilirsiniz.

18 Mayıs 2011

Yoldaş Pançuni

İşte tam bir antikomünist kitap! Bu kitabı arasanız tarasanız Odyan’ın zamanının Ermeni sosyalistlerine içeriden bir eleştiri yaptığını falan okuyacaksınız, külliyen yalan! Odyan hiç de sosyalistlerin yanında (arasında hiç!) olan bir adam değilmiş. Hatta bir yakınını sosyalistler mi öldürmüş neymiş de bu kitapla onlardan bir çeşit intikam almış. Kaynak için link burada… 

Amma velakin Odyan’ı siyasal ve kişisel geçmişiyle birlikte düşünüp Yoldaş Pançuni’yi okumak da çiğlik olacak. Ben şanslıydım; çünkü Yoldaş Pançuni’yi okumadan önce ilk paragrafta söylediklerimin hiçbirinden haberdar değildim -ama maalesef siz bu kitabı okuyacaksanız, size istemeden de olsa Odyan hakkında spoiler vermiş oldum. Kitap bir mizah (!) kitabı sayılabilir; kolay okunduğu da söylenebilir ama keyifli okudum dersem neyden keyif aldığımdan da bahsetmem gerekecek ki, istemiyorum.

Odyan önce Pançuni’nin kısa bir özgeçmişini veriyor. Sonra da Pançuni’nin parti merkezine yazdığı mektupları derleyerek öyküsünü kuruyor. Yöntem bu. Ama bunu yaparken aynı anlatım yöntemiyle yazılmış olan bu kitap ne Jose Saramago’nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u (As Intermitancias da Morte) kadar iyi kurgulanmış ne de kendisi de sıkı bir ultraliberal olan Mario Vargaz Llosa’nın Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu (Pantaleon y Las Visitadoras) kadar mizahi. Ortada bir derdin olduğu kesin ve bu dert ilk bakışta sosyalizm düşmanlığı olarak değil de aptal sosyalistlere hasımlık olarak görünüyor. Ancak şu an bile sosyalizm davasına memur bir çok kişi için bu kitabın haklılığı su götürmezdir. Benim antikomünist demem kötü niyetimle, Odyan’ın kişisel kiniyle veya Pançuni’nin aptallıkları ile alakalı değil; sosyalistler için çok alıcı bir sorunla, yani ulusal sorun ile alakalı.

Siyaset ile haşır neşir olmaya başladığım zamanlarda ilk kez duymuştum Pançuni’nin adını. Fiil olarak Pançunileşmek formunda da kullanılıyordu, isimden isim türetilmiş haliyle Pançunilik formunda da. O zamanlar içinde bulunduğum siyasi yapıya hep Pançuni- vesilesi ile küfür edilip durulurdu. Pançunilik yapmak “ulusal davaya ihanet etmek” demekti. Yani tutup Kürt siyasetine “mesele sınıfsaldır; mücadele verecekseniz hadi bakalım başınızdaki feodal kalıntılarla, yani ağalarla, şeyhlerle, aşiret reisleriyle de mücadele edin Kürt emekçileri. Pek tabi ki Türk kardeşlerinizle birlikte” diye dışarıdan artist artist laf ederseniz, ondan sonra ağzınızla kuş tutsanız da  kaderiniz artık sizin ezen ulusun milliyetçileri ile eşitlenmeniz ve söylediklerinizin tek amacının Kürt ulusal mücadelesini bölmek olduğundan hareketle –iyi ihtimalle- ihmal edilmeniz ve ötelenmeniz olurdu. Çünkü mesele ezen ve ezilen sınıflar değil ezen ve ezilen uluslar, halklardır. Pançunilik yapmak, o ulus mücadelesini sınıf savaşı perspektifi ile parçalamaya çalışmak demektir; Pançunileşmek ise yeri geldiğinde objektif hainliğe delalettir, yeri geldiğinde olmayan (!) bir sınıf çatışkısını görmek ve olmayan çatışkıyı yaratmaya işarettir.     

Mesela Pançuni propaganda çalışması yapmak üzere bir Ermeni köyü olan Dzabılvar’a gittiğinde tüm ahalinin kendi halinde yaşayıp gittiğini görür ve hemen fitne yaratmaya girişir. Pançuni köyün diğer geri kalan ahalisinden iki fazla koyuna, dört fazla tavuğa sahip olan Res Serko’yu köyün kapitalist sınıfının yegane temsilcisi olarak, bir burjuva olarak tespit eder. Kapitalist sınıfının işbirlikçileri olmadan yapamayacağı gerçeğinden doğru köy kilisesinin papazını da işbirlikçi gerici sınıfın namzeti olarak mimler. Köyün delisini, kıçına tekme basılmış ırgatını, sağır bir nineyi ve haylaz bir çocuğu örgütleyerek işe girişir. Tek amaç sömürgen kapitalist sınıfa karşı amansız bir savaştır. Ama kapitalist sınıfın kendisiyle kavga etmeye yanaşmaması nedeniyle (!) sürekli sorun yaratır ve en sonunda köyün sınıf mücadelesi neticesinde Kürt eşkiyaların marifetiyle sonunu getirir. Gerisinde köylülerin cansız bedenlerini bırakıp kaçarken devrimin kansız olmayacağından emindir Pançuni. Çok mizahi di mi?

Pançuni sosyalizm davasına kafayı takmış görünen öz itibarıyla çıkarcı ve işe yaramaz adamın tekidir. Onun nezninde sınıf mücadelesinin ne kadar yanlış bir şey olduğunu görürüz. Mesela mevzu aynı dili konuşan, aynı kilisenin (veya caminin) cemaati olan, aynı düşmanla karşı karşıya olan fetüs formundaki bir ulus ise, sınıf mücadelesi bölücüdür. Odyan’a göre Pançuni arada sırada Türk askerleri ve Kürt eşkiyaları ile işbirliği yaparak da olsa sınıf savaşını yürütmeye çalışan inançlı ve inatçı bir haindir, çünkü yeni inşa edilen bir ulus içinde farklı sınıflar yoktur (aynı Türkiye Cumhuriyeti’nin de ayrıcalıklı zümreleri olmayan sınıfsız bir milletten müteşekkil bir ulus-devlet olması gibi). Bir ulus başka bir ulusun tehditi altındaysa, o ulus içerisindeki sınıf ayrımları varsa da gözardı edilmelidir (tehdit emperyalizmse, sömürgeleşmeyse veya işgalse öncelik vatan-milletin bekası). Ve son olarak, sosyalistler sırf gerçekte çok da mühim olmayan “toplumsal farklılıklar”ı yaratmak uğruna düşmanla işbirliği yapan, vatanını satmaya dünden razı olan hainlerdir (Komünistler Rusya’ya!). Pançuni o kadar alçaktır ki ezilen işçi sınıfını uyandırabilmek uğruna Kürt köylülere Ermeni kafilelerini katledip mallarına el koymalarını bile teklif eder!

Ulusal kurtuluş mücadelesi ile sınıf savaşı arasındaki gergin ilişki tabi ki bugün de devam ediyor. Mesela Kürt siyaseti sınıfsal görünmeye çalışmasına rağmen değildir, hatta sürekli olarak sınıf mücadelesi dışlanma eğilimindedir. Bu nedenle bazı aşiret reisleri, dini bütün muhteremler veya liberallerle her daim içli dışlı olmak zorunda kalır. Ana akım Kürt siyaseti açısından Kürtler Pançunilere izin veremezler. Mevzu ulusal varoluş mücadeleyken sınıf mücadelesine yer yoktur, hatta sınıfsal perspektif tehlikelidir. Bu mizah kitabında Odyan öyle bir hikaye anlatır ki  “Pançunigiller –yani sosyalistler- Ermeni halkı arasına nifak sokmasalardı belki de 1915 faciası yaşanmazdı” iddiası çok da temelsiz görünmez. Hadi bunu da geçtik, ama Odyan sağolsun, ulusalcılık ve milliyetçilik siyaseti varyeteleri ile sınıf siyaseti arasındaki ayrılığı ve aykırılığı yeniden hatırladık.

Kitabın benim için ilgi çekici yönlerinden biri, kitabın farkında olmadan bir iddiayı desteklemesidir. O iddia şudur: “1917 ekim devrimine kadar ‘iki düşman kardeşin’ yani rekabet halindeki anarşizm ile sosyalizmin siyasal arenadaki ağırlıkları birbirine yakındır”. Pançuni bir sosyalisttir ama referansları Marx’dan ziyade Bakunin ve Kropotkin’dir. Örneğin, Pançuni ve yoldaşları Surp Vartan manastırını ele geçirip ismini değiştirirler: Kropotkin manastırı. Öte yandan Pançuni amansız bir evlilik düşmanı ve özgür aşk savunucusudur. Eğitim düşmanıdır. İşçiler ve köylülerin yanısıra ilk olarak ayaktakımını (Bakunin’in lümpen proletaryasını) örgütlemeyi düşünür. İstanbul’da 31 Mart’a iştirak eden Ermenilerdense komşu köydeki Kürdü, Türkü ve Lazı tercih edecek kadar antimilliyetçidir. Özel mülkiyete saygısı yoktur. Ama kapitalizmin ekonomik çözümlemesine de ihtiyacı yoktur. Bir örgüt ve eylem fetişistidir –yanlış şekilde bu bir parti olsa da. Yani tam bir anarşisttir! Hatta onca kez sosyalizm derken bir kez bile devrim demez. O kadar anarşisttir!

[ara not: Anadoludaki ilk anarşist metin 19. yüzyıla girerken Ermenice olarak İzmir’de basılmıştı. Yani buralardaki anarşist gelenek, serüvenine Ermeni devrimcileriyle başlamıştır. Hadi bir şey daha söyleyeyim yeri gelmişken: Ermeni devrimci hareketi içerisinde etkili bir isim olan Aleksander Atabekyan bir anarşisttir ve aynı dönemde hem Anarşizmin önemli isimleriyle çalışırken hem de Osmanlının Ermenilere karşı giriştiği katliamlarla mücadele eder. Dönemin Ermeni anarşistleri –sosyalistleri- hiç de Oryan’ın anlattığı gibi hain değillerdir. Daha fazla bilgi için müraccat: artık yayınlanmayan ve eksikliği hala doldurulamayan Siyahi dergisinin 9. sayısındaki Cemal Selbuz’un Azatutyan Canaparhin Anarxistmi: Aleksander Atabekyan adlı makalesinde]

Kitabı okuyup da Pançuni’yi sevmek mümkün değil çünkü kendisi tam bir aptal olarak resmedilmiş (yani Train de Vie’deki Komünist Yossi ile hiçbir alakası yok). Lakin tüm bu aptallığı içinde dahi Pançuni'yi Odyan’dan daha tutarlı görünüyor. Ama tutarlılık gerçek bir politik zeminde çok da bir şey ifade etmiyor maalesef. Tamam ulusal zeminde siyaseti sevmiyoruz ve de onaylamıyoruz, eyvallah da, en sonunda bu konu hakkında söyleyeceklerimiz de Pançuni’den öte gitmiyor işte: “no war between nations, no peace between classes”. (uluslar arasında savaşa, sınıflar arasında barışa hayır". Buna aptallık diyen desin, bizim de onlara diyecek iki çift lafımız var elbet…

Hiç yorum yok: